
KEHF SURESİ'NDE HZ. ZÜLKARNEYN
HAKKINDA ÖNEMLİ BİLGİLER VERİLMİŞTİR
Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında
sorarlar. De ki: "Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak'
(bazı bilgiler) vereceğim. (Kehf
Suresi, 83)
Ayette geçen "öğüt ve hatırlatma" ifadesi
son derece önemlidir. Çünkü tarih boyunca Hz. Zülkarneyn kıssası
çeşitli yorumcularca çok farklı şekillerde yorumlanmıştır.
Ancak Allah Hz.Zülkarneyn kıssasının ilk ayetinde
bu kıssanın aktarılmasının hikmetlerinden bazılarını bizlere
açıkça bildirmektedir: Müminlere bir hatırlatma, öğüt verme
ve hikmet bildirme...
Hz. Zülkarneyn güçlü
bir iktidara ve üstün bir ilme sahiptir
Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam
bir iktidar verdik ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.
O da, bir yol tuttu. (Kehf Suresi,
84-85)
Ayetlerden Hz. Zülkarneyn'in ülkesinde sorunların
yaşanmadığı, iktidarının çok sağlam, akılcı ve güçlü olduğu
anlaşılmaktadır.
Allah ayette geçen, "ona
herşeyden bir yol (sebep) verdik" ifadesiyle
Hz. Zülkarneyn'e herşeye çözüm ve çare bulma gücü verdiğine
dikkat çekmektedir. Hz. Zülkarneyn çok akıllı, ferasetli ve
basiret sahibi bir mümindir. Allah'ın verdiği bu üstün özellikler
sayesinde karmaşık gibi gözüken her türlü soruna hemen çözüm
bulmakta, aksaklıkları gidermektedir.
Hz. Zülkarneyn’in batıya
yolculuğu
Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı
ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir
kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan
onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli
ilke) edinirsin." (Kehf Suresi, 86)

...güneşin battığı yere kadar
ulaştı
ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu...
(Kehf Suresi, 86) |
Hz. Zülkarneyn'in ilk önce batıya doğru gittiği
anlaşılmaktadır. Güneşin battığı yer olarak tarif edilen bu
bölge, dünyanın en batı noktası olabilir. Eğer Avrupa kıtası
esas olarak alınırsa bu bölge, Avrupa kıtasının en uç noktasını
oluşturan İspanya ve Cebelitarik Boğazı civarı olabilir. Afrika
kıtası esas olarak alınırsa bu kez de bu kıtanın en batıdaki
noktaları olan Moritanya ve Senegal gibi bölgelere işaret
ettiği düşünülebilir. Ancak harita ölçü alındığında en batı
noktanın Afrika kıtasına işaret ediyor olması muhtemeldir.
(En doğrusunu Allah bilir).
Ayetlerde Hz. Zülkarneyn'in yöneldiği bu batı
bölgesini tarif ederken kullanılan bir diğer tanım ise "kara
çamurlu göze" ifadesidir. Bu ifadenin Arapçası "aynin
hami'e"dir. Bu ifadedeki "ayn" kelimesi "göz,
pınar, çeşme, kaynak" anlamlarına gelmektedir. "Hamie"
kelimesi ise "siyah çamur, balçık, bulanık, çamurlu"
manalarındadır.
Güneşin deniz kenarında batışını uzaktan izleyen
bir kişi, güneşi denize giriyormuş gibi görür. Ya da dağın
arkasından güneş batarken, uzaktan bakıldığında sanki güneş
dağa giriyormuş gibi hissedilir. Bu kişinin bulunduğu yere
ve bakış açısına bağlıdır.
Hz. Zülkarneyn ayette tarif edilen bölgeye ulaştığında
orada bir toplulukla karşılaşır. O topluluğa karşı nasıl davranması
gerektiğini ise Allah ona bildirir. Hz. Zülkarneyn'in vereceği
karşılık hukuki bir karşılıktır. Güzellikle ve iyilikle davranana
güzel karşılık verilirken, kötülüğü, zulmü ve isyanı yol edinenlere
de ona göre bir karşılık verilecektir. Bu karşılığın nasıl
olacağı ise hakimin yetkisindedir. Bu ifadeden Hz. Zülkarneyn'in
devlet başkanlığı görevinin yanı sıra hakimlik yetkisine de
sahip olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Zülkarneyn, o dönemde mevcut
olan ceza hukukuna göre ya hapis cezası, ya gözaltı, ya da
başka bir ceza uygulamaktadır.
Hz. Zülkarneyn sadece
bir devlet adamı ve hakim değil, aynı zamanda bir mürşittir
Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu
azablandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş
bir azabla azablandırır. Kim iman eder ve salih amellerde
bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan
kolay olanını söyleyeceğiz." (Kehf
Suresi, 87-88)
Hz. Zülkarneyn konuşmalarında hemen Allah'ı ve
ahiret gününü hatırlatmakta yani onlarla Müslümanca konuşmaktadır.
Ayetlerde geçen ifadelerden Hz. Zülkarneyn'in Müslüman bir
idareci, devletinin ise Müslüman bir devlet olduğu; tebası
altındaki insanları eğittiği, onlara Allah'ın rızasına uygun
tarzda hükmettiği açıkça anlaşılmaktadır.
Hz. Zülkarneyn, karşılaştığı topluluğu hemen
Allah'a imana, samimiyete, Kuran'da bildirilen salih amelleri,
ibadetleri yerine getirmeye davet etmektedir. Bu kişileri
teşvik etmek için dünya ve ahiret hayatındaki karşılığa dikkat
çekmekte, böylece onları hidayete çağırmaktadır.
Hz. Zülkarneyn’in
doğuya yolculuğu
Sonra (yine) bir yol tuttu. Sonunda
güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri
için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken
buldu. İşte böyle, onun yanında "özü kapsayan bilgi olduğunu"
(veya yanında olup-biten her şeyi) biz (ilmimizle) büsbütün
kuşatmıştık. (Kehf Suresi, 89-91)

Sonunda güneşin doğduğu yere kadar
ulaştı...(Kehf Suresi, 90) |
Zülkarneyn ikinci kez yol tuttuğunda bu kez doğu
tarafına doğru gider. Ayette geçen bu ifade ile, muhtemelen
yine haritaya göre en doğudaki Kore, Çin ya da Kuzey Çin (Mançurya)
gibi bölgelere işaret ediliyor olabilir.
Ayetin devamında Hz. Zülkarneyn'in "kendileri
için bir siper kılmadığımız bir kavim" ile karşılaştığından
bahsedilmektedir. Ayette geçen siper kelimesinin Arapçası
"sitren"dir ve bu kelime "örtmek, gizlemek"
anlamına gelen Arapça "setere" fiilinden gelmektedir.
Buradan anlaşıldığı gibi siper kelimesi bu ayette, "elbise
ya da binadan müteşekkil örtü" anlamında kullanılmaktadır.
Dolayısıyla söz konusu topluluk, içinde barınabilecekleri
bir evleri olmayan, düz bir arazide yaşayan, güneşten korunabilecekleri
barınakları, şemsiyeleri veya herhangi başka bir gereçleri
bulunmayan, dışarıda yaşayan göçebe bir topluluk olabilir.
Geceleri çalışıp, gündüzleri de yer altında bir sığınakta
yaşıyor olabilirler. Aynı zamanda giyecekleri olmayan, ilkel
şartlarda, medeni olmayan bir ortamda yaşayan bir topluluk
olmaları da muhtemeldir.
91. ayette ise Hz. Zülkarneyn'in özü kapsayan
bir bilgiye sahip olduğundan bahsedilmektedir. Özü kapsayan
bilgi ifadesinin Arapçadaki karşılığı "hubr"dur.
Ve bu kelime "bütün incelikleri ve hakikati bilme"
anlamında kullanılmaktadır.
Hz. Zülkarneyn’in
üçüncü yolculuğu
Sonra bir yol (daha) tuttu. İki seddin
arasına kadar ulaştı, onların (sedlerin) önünde hemen hemen
hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu. (Kehf
Suresi, 92-93)
Zülkarneyn üçüncü kez yol tuttuğunda
bu kez geri döner ve en doğu ile en batı arasında bir bölgeye
ulaşır. Burası, Himalayalar'da bir bölge olabilir. Nitekim
Bediüzzaman Said Nursi de aynı bölgelere işaret etmekte ve
Hz. Zülkarneyn'in "... Hind ve Çin'deki akvam-ı mazlumeye
tecavüzlerini durdurmak için o Himalaya silsilelerine yakın
iki dağ ortasında uzun bir sed yaptığı ve o akvam-ı vahşiyenin
kesretle hücumlarına çok zaman mani olduğunu..."(Bediüzzaman
Said Nursi, 16. Lema, s. 101) hatırlatmaktadır. Üstad'ın
da belirttiği gibi bu iki set, iki dağ silsilesi olabilir.
Ayette Hz. Zülkarneyn'in yeni gittiği bölgede
karşılaştığı topluluğun hemen hiçbir sözü kavramadıkları da
ifade edilmektedir. "Hiçbir söz" değil, "hemen
hemen hiçbir söz" denmesi, bu topluluğun farklı ve alışılmışın
dışında bir dil konuştuğuna işaret ediyor olabilir.
Ancak Hz. Zülkarneyn bu kavimle konuşabilmektedir.
Bu durumda Hz. Zülkarneyn ya özel bilgisiyle bu farklı dili
anlayıp konuşuyordur ya da yanında bulunan kişiler bu dili
anlıyor olabilirler. Bu ayet, Hz. Zülkarneyn'in yanında bu
konularda bilgili özel bir ekibi olduğuna işaret ediyor olabilir.
Ayetlerden ayrıca Hz. Zülkarneyn'in gittiği her
yerde sefalet, yoksulluk ve zayıf bırakılmışlık olduğu anlaşılmaktadır.
Batı tarafındaki topluluk da, doğudaki topluluk da ihtiyaç
içindedir. Doğudaki topluluk güneşten korunacak bir barınakları
olmayacak kadar büyük bir sefaletle iç içedir. İki setin arasındaki
halk ise cehalet içindedir, kültürel ve teknolojik açıdan
gelişmemiştir. Ayrıca kendilerini dış tehlikelerden korumaktan
aciz bir topluluktur. Bu nedenle de ülke büyük bir anarşi
tehlikesiyle karşı karşıyadır. Hz. Zülkarneyn'den yardım istemelerinin
en önemli nedeni de işte bu yoksulluk, cehalet ve kargaşa
olabilir.
Hz. Zülkarneyn, kendisinden
yardım istenilen bir liderdir
Dediler ki: "Ey Zu'l-Karneyn,
gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar,
bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi
verelim mi?" (Kehf Suresi,
94)
Ye'cüc ve Me'cüc'ün bozgunculukları nedeniyle
zor durumda olan bu kavim, Hz. Zülkarneyn'den kendilerine
yardım etmesini istemekte, bu yardımın karşılığında da ona
vergi vermeyi teklif etmektedirler. Buradan Hz. Zülkarneyn'in
tek başına bir kişi olmadığı, bir devleti yönettiği anlaşılmaktadır.
Aynı Hz. Süleyman gibi Hz. Zülkarneyn de devlet gücüne ve
askeri güce sahiptir.
Ayette işaret edilen bir diğer konu da Hz. Zülkarneyn'in
yanında, önceki ayette işaret edilen dil uzmanları gibi, bayındırlık
ve imar konularından da anlayan bir ekip olduğudur. Hz. Zülkarneyn'in
bu konularla ilgilendiği, mimari ve imar teknolojisini iyi
bildiği de yapılan yardım talebinden anlaşılmaktadır. Hatta
bu konulardaki bilgisi ile tanındığı, meşhur olduğuna da ayetlerde
işaret edilmektedir. Onun bu ünü nedeniyle, diğer devletler
kendisinden bu yönde bir yardım istemektedirler. Tüm bu özellikleri,
Hz. Zülkarneyn'in devletinin gücünü ve çapını anlamak için
de bir delil niteliğindedir.
Hz. Zülkarneyn'in hem batı tarafında hem de doğu
tarafında böyle büyük saygı görmesi ve etkili olması onun
dünyaya hakim bir devletin başında olduğunun göstergesi olabilir.
Dolayısıyla ayetlerden onun, yeryüzüne barış, adalet ve güvenlik
getirmekle sorumlu olduğunu bilen bir lider olduğunu anlıyoruz.
Kendisini sadece kendi ülkesinden değil, dünyanın her bölgesinden
sorumlu hissetmektedir.
Hz. Zülkarneyn kıssasıyla ahir zamanda İslam
ahlakının da –aynı Hz. Zülkarneyn'de olduğu gibi- tüm dünyaya
hakim olacağına işaret edilmektedir.
Hz. Zülkarneyn yaptığı
yardım karşılığında hediye almamıştır
Dedi ki: "Rabbimin beni kendisinde
sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan),
daha hayırlıdır. Madem öyle, bana (insani) güçle yardım edin
de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım."
(Kehf Suresi, 95)
Kuran'da peygamberlerin bu ahlakıyla ilgili başka
örnekler de bulunmaktadır. Hz. Zülkarneyn'in teklif edilen
maddi karşılığı kabul etmemesinin pek çok hikmeti olabilir.
Bu hikmetlerden biri alacağı bir yardımın karşı tarafta oluşturabileceği
olumsuz etkileri engellemek olabilir. Çünkü insanın maddi
yardımda bulunduğu bir kişiye karşı saygısında, itaatinde
ve boyun eğiciliğinde azalma olabilir. Bu, insan psikolojisinde
olan bir ruh halidir. Ayette böyle bir duruma mahal vermemek
için, yapılan bir yardımın ücretsiz ve ikram olarak yapılmasının
önemine işaret edilmektedir. Hiç şüphesiz böyle bir yardım
hem sevgiyi, hem de bağlılığı daha çok artıracaktır. Üstelik
Hz. Zülkarneyn de tıpkı Hz. Süleyman gibi, ekonomisi ve hazinesi
çok güçlü bir devletin başındadır ve bu zengin devletin, yaptığı
yardıma bir karşılık beklemeye ihtiyacı yoktur.
Ancak Hz. Zülkarneyn, maddi karşılık almadığı
bu kavmin, yapacağı yardıma insan gücüyle destek olmalarını
istemektedir. Böylece kendi devletinin insan gücünü kullanmayı
tercih etmemekte, yardım ettiği kavmin yerel halkını görevlendirmekte,
onlara çeşitli sorumluluklar vermektedir. Bu şekilde, onlara
sanatı ve bilimi öğretmekte, kültürel ve teknolojik açıdan
ilerlemelerini sağlamaktadır. Ayrıca atıl ve boş duran insan
gücünü harekete geçirmektedir. Böylece hem kendi devletinin
hazinesinden gereksiz harcama yapmamakta, hem de kendi savunmalarında
görevlendirmek suretiyle onları ülkelerine fayda sağlar hale
getirmektedir. Adalete, saygıya ve hakkaniyete dayanan böyle
bir ilişki hiç şüphesiz karşılıklı güveni ve halkın desteğini
kolaylıkla elde edebilir.
Hz. Zülkarneyn ileri
bir inşaat teknolojisi kullanmıştır
"Bana demir kütleleri getirin",
iki dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin"
dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:)
dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır (katran)
dökeyim." (Kehf Suresi,
96)
Ayette Hz. Zülkarneyn'in iki
dağ arasındaki bu sağlam engeli yaparken demir ve erimiş bakırı
(bazı tefsircilere göre katranı) kullandığı haber verilmektedir.
Hz. Zülkarneyn, seti oluştururken demir kütlelerini günümüzdeki
köprü yapım teknolojisindeki yöntemle kullanmış olabilir.
Bunun için demirler uç uça getirilmiş, daha sonra birleşme
noktalarından kaynak yapılmış ve böylece büyük bir set meydana
getirilmiş olabilir. İki dağın arasında betonarme bir köprü
de yapmış olabilir. Bu köprüyü oluşturan demir kütlelerinin
arasına ilaveler yapıp, kaynakla birbirlerine yapışmalarını
sağlamış olabilir. Önce demirler çatılmış, sonra ya körükleme
yoluyla ya da erimiş bakırı (ya da katran) zamk gibi kullanarak
demirleri birbirine yapıştırmış olabilir. Demirleri birbirine
yapıştıracak bu zamklama için de bir oluk oluşturmuş ve bu
oluktan erimiş haldeki bakırı akıtmış olabilir. (En doğrusunu
Allah bilir).

Katran |
Ayette "eritilmiş bakır"
olarak çevrilen ifadenin bir anlamı da "katran"dır.
Katran, demiri nem ve deniz suyundan korumak için kullanılan,
çam ağacından ve maden kömüründen elde edilen bir kaplama
maddesidir. Hz. Zülkarneyn katranı, oluşturduğu demirden yapının
üzerine akıtmış ve bu sayede demirin okside olup, paslanmasını
engellemiş olabilir. Nitekim bugün modern betonarme teknolojisiyle
inşa edilen yapılarda da bu sistem aynen kullanılmaktadır.
Hz. Zülkarneyn betonarme yapıyı oluşturmak için
üzerine katran akıtılmış olan demiri, kum, kireç, çakıl taşı
ve sudan oluşturulan bir harç malzemesi ile birleştirmiş olabilir.
Böylece çok güçlü ve kolay kolay yıkılmayacak bir set meydana
getirmiş olabilir. Normal şartlar altında kum ve kireçle yapılan
bir harç kolaylıkla delinebilir. Ancak bu harç demirle takviye
edilince, delinmesi mümkün olmaz. Bu yapı, delmek isteyenler
açısından son derece caydırıcı olur. Bu betonarme yapının
üzerine uygulanan bir baskı sonucunda yıkılması, zarar görmesi,
üzerinde geçiş yapılacak bir delik açılması çok zordur. Özellikle
de ters veya düz çarpraz şeklinde dizilen demirlerle oluşturulan
bir betonarme yapının o zamanki şartlarda yıkılması Allah'ın
dilemesi dışında imkansızdır.
Hz. Zülkarneyn bu setin imarı sırasında günümüzde
yaygın bir şekilde kullanılan baraj teknolojisinden de faydalanmış
olabilir. Bu da farklı bir yöntemdir. Bunun için aralarında
set çekilecek olan iki dağ arasında bir baraj kurulması gerekmektedir.
Eğer bu baraj ters eğilimli olarak inşa edilirse, böyle bir
durumda bu setin geçilmesi de asla mümkün olmaz.
Hz. Zülkarneyn tarafından
yapılan set aşılamamıştır
Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne
onu delmeye güç yetirebildiler. Dedi ki: "Bu benim Rabbimden
bir rahmettir. Rabbimin va'di geldiği zaman, O, bunu dümdüz
eder; Rabbimin va'di haktır."
(Kehf Suresi, 97-98)
97. ayetteki ifade setin yüksek
olduğuna bir işarettir. Ayrıca o dönemin insanlarının bu seti
delmeye güç yetirememeleri ise setin dayanıklılığına dikkat
çekmektedir. Bu dayanıklılık da yine söz konusu setin yapımında,
günümüzde tüm modern yapılarda kullanılan betonarme teknolojisine
benzer sistemle inşa edildiğinin delillerinden olabilir.
Ayrıca 98. ayette bildirildiği üzere, Hz. Zülkarneyn'in
setin yapımını tamamladıktan sonra ilk hatırlattığı şey Allah'ın,
Rahman ve Rahim sıfatlarıdır. O, bu setin Allah'ın merhametinin
bir delili olduğunu ve Allah dilemedikçe böyle bir seti yapmayı
hiç kimsenin başaramayacağını çok iyi bilmektedir. Bu nedenle
de seti yapanın Rabbimiz olduğunu hemen hatırlatmakta, böylece
insanların bu başarıyı kendilerinden sanma gafletine düşmelerine
engel olmak istemektedir.
Kehf Suresi'nin 98. ayetinde Hz. Zülkarneyn'in
inşa ettiği bu güçlü setin kıyamete kadar baki kalacağı da
haber verilmektedir. Ayette geçen vaad kelimesi, bir sonraki
ayetten de anlaşıldığı gibi kıyameti ifade etmektedir. Bu
ise, setin kıyamete kadar korunacağı anlamına gelmektedir.
|